RAMAZAN AYI’NI KARŞILARKEN

MUSTAFA TOPAL

Diğer canlılar gibi insan da dünyada belli bir vakte kadar vardır. Bu vaktin adı ömürdür. Diğer bir ifade ile insanın doğumu ile ölümü arasında geçen zaman diliminin adı ömürdür ve bunu dünyada geçirmek zorundadır. Tekrarı yoktur. Hatta geçen bir saniyenin dahi dünya, içindekilerle birlikte verilse bile iadesi mümkün değildir. Cenab-ı Hak kuralı böyle koymuştur ve dünya var edileli böyle işlemektedir. Değişmesi de asla mümkün değildir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de buna özellikle vurgu yapılır: “Bu Allah’ın, daha önce gelip geçenler hakkında koyduğu kanundur; Allah’ın kanununda asla bir değişme bulamayacaksın.” (Ahzap,62).
Öyleyse insan için zaman değerlidir. Beşer olarak belki de en çok zarar ettiğimiz konu zamanı kullanamamamızdır. Zamanın kıymetini kavrayamadığımız için ömrün değerini bilmiyoruz. Ömrümüzü, Allah katında, hem bu dünyada hem de Ahirette faydalı olacak şekilde değerlendirememe durumuna düşmekteyiz. Zararın belki de en büyüğü budur. Peygamber Efendimiz (SAV) bu konuda şöyle buyurur: “İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu konuda aldanırlar: Sağlık ve boş vakit.
Allah-Teala bizim zaman konusunda aldanmamamız için zamanı dilimlere ayırmıştır. Her zaman dilimine de kendisine mahsus değer vermiştir. Her birini birinden üstün yaratmıştır. Ayların, günlerin, saatlerin her birinin, içinde işlenenlerin değer bulması bakımından öbüründen farklı üstünlükleri vardır. Cuma gününün Perşembeye, Ramazan ayının Şaban ayına nispeten belli bir üstünlüğü vardır. Bunu bizzat Allah Teala ve Peygamber Efendimiz haber verir. Bütün bunlar biz insanlar içindir. Bizim yaptıklarımızın Allah katında değer bulması, günlük yaşantımızın faydalı olması, her günümüzün öncekinden daha verimli olması içindir. İnsanı atıllıktan kurtarmak, ilerleme ve gelişmeye sürekli kapıyı açık bulundurmak içindir. Zira insan tabiatı her gün yenilenmeye, daha yeni şeyler icat etmeye, hayatını zinde tutmaya meyilli yaratılmıştır.
Yaşadığımız her an şu geçici dünyada çok büyük önemi haizdir. Her saniye bir fırsattır. Dünya maişetimiz ve ahiret mutluluğumuz için ömrümüzün her dakikası önemlidir. Hayatımızda ölü zaman, boş vakit yoktur. Gündüzü maişetimizi kazanmak, geceyi de istirahat vakti olarak lutfeden Allah Teala boşa harcanacak bir zaman tahsis etmemiştir. Maalesef biz bunun farkında değiliz.
Bu yıl idrak etmek üzere olduğumuz Ramazan ayını da bu yönü ile değerlendirmemiz gerekir. Ramazan ayı Kur’an-ı Kerim’de ismi zikredilen tek aydır. Öneminin büyüklüğünden bahsedilen tek aydır. Bu mübarek aya önemi kazandıran özelliklerin her biri başlı başına Müslüman için kıymetlidir. Bizim yukarıdan itibaren anlatmaya çalıştığımız husus, Ramazan ayının farkında olmadan sıradan diğer aylar gibi değerlendirilebilecek bir ay olmadığıdır. Ayette Allah Teala’nın inzalini Ramazan ayına tahsis ettiği Kur’an-ı Kerim için:” O (sayılı günler), doğruyu eğriden ayırma, gidilecek yolu bulma konusunda açıklamalar ve insanlara rehber olarak Kur’an’ın indirildiği ramazan ayıdır.” (Bakara,185) buyurması, bu mübarek aydan almamız gereken çok şeylerin olduğunu anlatmaktadır.
Her şeyden evvel bu ayda inen Kur’an-ı Kerim’in insanlara doğruyu ve eğriyi öğrettiğinden bahsedilmektedir. Bu demektir ki, Ramazan ayı kendimize çeki düzen vermemiz için bir fırsattır. Kur’an-ı Kerim’i çok okuyarak, özellikle mealinden okuyarak Allah Teala’nın ne buyurduğundan haberdar olmalıyız. Böylece hayatımızda yer etmiş yanlışlarımızı ve hatalarımızı görebileceğiz. Günahlarımızı bilebilmemiz ve affedilebilmemiz için fırsat olarak değerini bilmemiz gereken bir aya erişmekte olduğumuzu unutmamalıyız.
Ramazan ayı bir iklimdir; ömrün baharıdır. Her bahar nasıl bir yıl evvelin eskimişliğini, çürümüşlüğünü, pörsümüşlüğünü silip istifade edilecek hale dönüştürüyor ise, tabiatı yeniden tazeliyor ve yenilik sunuyor ise, Ramazan ayı da on bir ayın monotonluğunu atıp kendimizi tazelememiz, önceki hatalarımızı, günahlarımızı silip hayata ter temiz baştan başlayabilmemiz için, yenilenmemiz için fırsatlar sunuyor. İnsan, Ramazan ayında yıl boyu aynı şeyleri yapmak alışkanlığından sıyrılıp, farklı bir havaya bürünür. Oruçla kendimizi frenleyeceğiz. Sorumsuz, kaygısız, bilinçsiz gidişatımızı gözden geçirip istemeden yapabildiğimiz şeylerimize dur diyeceğiz. Nefsimizin sınırsız isteklerinin önüne set çekeceğiz. Allah sevgisi ve O’na karşı sorumluluğumuzun muhasebesini yapacağız.
Fakirin halini anlayabileceğimiz, açlığın terbiye gücünü kavrayabileceğimiz, nefsimizin üzerimizdeki ağırlığının farkına varabileceğimiz, nefis baskısından kurtulup insanlık hürriyetimizi ve Allah’a ihlâsla ibadet etme mutluluğumuzu tadabileceğimiz orucu bir kez daha tutma sevincine erişeceğiz.
Bin aydan daha hayırlı olduğu bildirilen Kadir gecesinde Bizi yaratan, bize bizden daha çok acıyan, Bize bizden daha yakın, bizi affetmek için Ramazan ayını ve Kadir gecesini dua fırsatı olarak sunan ve yapacağımız duaları geri çevirmeyecek Rabbımıza yaklaşma sevincini yaşayacağız.
Ramazan ayının Türk Milleti yanında ayrı bir yeri vardır. Ramazan ayı gelince ayrı bir heyecan başlar. Evler, caddeler, sokaklar ve camiler bu ayın gelişiyle şenlenir, Ramazan maneviyatı memleketin her köşesinde ayrı bir neşe, ayrı bir samimiyet ile teneffüs edilir. Her şeyden evvel Recep ve Şaban aylarında nafile oruçlar tutarak kendini Ramazana hazırlar. Ramazan ayını elindeki varlığını Müslüman kardeşleri ve hatta gayri Müslim komşuları ile paylaşmak için bir Allah’a yaklaşma fırsatı olarak değerlendirir. Her gün iftar sofrasını fakir ve muhtaçlara açmayı mutluluk kaynağı olarak bilir. Zenginlerimiz daha fazla sevap ümidiyle vermeleri gereken zekâtlarını bu ayda veririler. Bu ayda cömertlikler doruğa ulaşır, yardımlaşmanın en güzel örneği verilir.
Bu aya mahsus olan teravih namazını kılmak memleketimizde bir başkadır. Anneler babalar çocuklarının ellerinden tutup camiye teravih namazı kılmaya gitmeyi adeta bayram sayarlar. Camiler çocuklarla dolar taşar. Böylece var olan birlik ve beraberlik duyguları pekişir, dargınlar barışır, ziyaretler artar, toplumumuz birbiriyle kaynaşır, en önemlisi de topluca ibadet etmenin zevkine ulaşılır. İbadetin Allah huzurunda Müslümanları birleştirdiğinin, ibadetin birlik ve beraberliğin harcı olduğunun farkına varılır.
Selman (r.a.)'ın naklettiği bir hadis-i şerifte Şaban ayının son gününde Rasûlüllah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Sizi büyük ve mübarek bir ay gölgeledi. O ay içerisinde bir gece vardır ki, bin aydan hayırlıdır. 0 öyle bir aydır ki, Allah gündüz orucunu farz, gece ibadetini nafile kıldı. O ay içerisinde bir hayır işleyen diğer aylarda bir farz işlemiş gibi olur. O ayda bir farz işleyen diğer aylarda yetmişbin farz işlemiş gibi olur. O sabır ayıdır. Sabrın sevabı ise cennettir. O yardımlaşma ayıdır. O ayda mü'minin rızkı bereketlenir. Ramazanda kim bir oruçluyu iftar ettirirse, bu günahlarının bağışlanmasına, cehennemden azad olmasına sebep olur ve oruçlunun sevabından hiçbir şey eksiltilmeksizin onun sevabı kadar sevap alır." Ashap: "Ya RasûlAllah. hepimiz oruçluyu iftar ettirecek bir şey bulamıyoruz” dediklerinde şöyle buyurdu.”Allah bu sevabı oruçluyu bir hurma ile veya bir içim su, yahut bir yudum süt karşılığı ile iftar ettirene de verir. Ramazan ayı öyle bir aydır ki, evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu Cehennemden kurtuluştur. Bu ayda hizmetçisinin yükünü hafifleteni, Allah bağışlar ve cehennemden kurtarır. Ramazan ayında şu dört şeyi çok yapınız. Bunlardan ikisini yapmakla Rabbinizi razı edersiniz, diğer ikisini yapmaktan da müstağni sayılmazsınız. Rabbinizi razı edeceğiniz iki haslet şunlardır: Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına şehadet getirmek, Allah'ı anıp istiğfar etmek.Müstağni olmadığınız iki haslete gelince; Allahtan cenneti istersiniz, Cehennemden ona sığınırsınız.
"Kim bir oruçluya su verirse, Allah da ona havzından öyle bir şerbet verir ki, artık Cennete girinceye kadar hiç susamaz”