MUZAFFER TEKELİOĞLU

MUZAFFER TEKELİOĞLU

RAMAZAN AYI VE ÇOCUKLARIMIZ

A+A-

RAMAZAN AYI VE ÇOCUKLARIMIZ

On bir ayın sultanı mübarek Ramazan ayını idrak etmeye başladık. İftar sofraları, sahur yemekleri, teravih namazları ile bu bereket ayını en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyoruz. Biz büyükler bu görevlerimizi yerine getirmeye çalışırken çocuklarımızın, torunlarımızın da aynı duygular içinde olmasını ne kadar istiyoruz?

Ecdadımız döneminde çocuklara orucun hikmetleri anlatılırdı. Oruç henüz farz olmayan küçük çocuklar sahura kaldırılıp öğleye kadar oruç tutmaları sağlanır, öğleyin de iftar yaptırılırdı. Bu sırada küçük bir iplik kesilirdi. Öğle İftarı vakti yaklaşınca çorbasından tatlısına kadar eksiksiz güzel bir sofra kurulurdu. Ramazan ayının sonuna doğru ipler çoğalınca evin büyükannesi ya da dedesi İhlâslarla nefes ederek o ipleri birbirine bağlardı. Sonra o ipleri süslü bir sandığa bağlayıp bu sandığı açık artırmayla çocukların akrabalarına sunarlardı. Sandık satılır, çocuklarda bu satıştan hem oruç tutmanın hazzını hem de cep harçlığı kazanmış olurlardı.

Çocuklar oruç tutmaya niyetlenirken;

“Ekmek yedim kuruca,

Su içtim duruca,

Niyet ettim yarınki oruca.” Derlerdi.

O dönemde çocukları oruca alıştırmak için çeşitli oyunlar oynanırdı. Bu oyunlar çocukları oruç tutmaya özendirirdi. Bunlardan biri Sadaka taşları oyunu idi. Çocuklar, sokaktaki taşları toplayıp sakat leyleklere ev kurarlardı. Osmanlı’da verme geleneği; topluma, taşı bile sadakaya dönüştüren hayır anlayışını kazandırmıştı. Bu aynı zamanda sadece insana değil diğer bütün canlılara da iyilik yapılmasının daha çocuklukta atılmış çok önemli bir temeliydi. İkincisi Sadaka kutusu oyunu idi. Çocuklara hediye olarak çarşılarda satılan karton ya da ahşap, kenarları süslenmiş sadaka kutularından alınırdı. Bu küçük kutular, minyatür çeyiz sandıklarına benzerdi. Çocuklar ramazan boyunca hayır sahiplerinden topladıkları sadakaları bu işlemeli sandıkta toplarlardı. Toplanan sadakalar bütün aile ile birlikte belirlenen bir veya birkaç yoksula edeple ikram edilirdi. Üçüncü oyun adı Fukara sofrası idi. Bu oyun genellikle Ramazan ayının başında, ortasında ve sonunda olmak üzere üç defa oynanırdı. Oyunda varsayalım ki “biz çok fakiriz denilir” ve o günlerde iftar sofrasından doymadan kalkılırdı. Çocuklar böylece aç ve yoksul insanların halini az da olsa yaşar, en azından bu hissi hem ramazanda hem de sonrasında taşımaları gerektiğini öğrenirlerdi. Misafir ağırlama oyunu şöyle oynanırdı. Mahallenin en fakiri, ailesiyle ve çocuklarıyla birlikte iftara davet edilirdi. Gelen misafirlere çok anlayışlı davranılırdı. Elbiselerinin eski, yırtık ve çamurlu olduğu göze görünmezdi. Misafirler, halıların üzerinde çamurlu ayakkabıları ile gezseler de bir şey denilmezdi. Konak sahipleri olarak çocuklar bu ağırlama sırasında aziz misafirlerini en güzel şekilde ağırlardı.

Çocuklarımızın ellerindeki telefonları kısa süreliğine de olsa bir kenara bırakmalarını sağlayıp, yukarıda açıklanan oyunlardan en az birini oynatıp, ramazan ruhunu onlara yaşatmamız geriyor. Ne dersiniz?

Bu yazı toplam 2183 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.