İSLAMDA KADININ DEĞERi

İSLAMDA KADININ DEĞERi

Bozüyük Müftülüğü Aile ve Dini Rehberlik Bürosu 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ile ilgili yazı yayınladı. İslamda kadının değerinin vurgulayan Bozüyük...

A+A-

Bozüyük Müftülüğü Aile ve Dini Rehberlik Bürosu 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ile ilgili yazı yayınladı. İslamda kadının değerinin vurgulayan Bozüyük Müftülüğü Aile ve Dini Rehberlik Bürosu yazısında; "Yüce dinimiz İslâm’a göre, kadın ve erkek yaratılıştan aynı değere sahiptir. İnsan ortak paydasında “eşref-i mahlûkat” olarak dünyaya gelmiş mükerrem iki varlıktır.Kadın ve erkek için Allah katında daha değerli olmanın yegâne ölçüsü “takva” yani Allah’a karşı gelmekten sakınmak ve bütün boyutlarıyla sorumluluklarının gereğini yerine getirmektir.İnsanın yaratılış gayesini, sorumluluğunu, akıllı ve onurlu bir varlık oluşunu, diğer yaratılanlardan farkını ve değerini ifade eden “halife” sıfatı, kadın ve erkek için ortaktır. Dolayısıyla Allah’ın sınırlarına uygun biçimde dünya hayatını şekillendirme,yeryüzünde iyiliğin ve adaletin hâkim olması için çalışma vazifesi,hem kadının hem de erkeğin ortak mükellefiyetidir. Erkek ve kadın, “kulluk sorumluluğu” ve bunun gereği olarak mükâfat
ve cezada da eşittir. Diğer yandan, kadın ve erkek, doğuştan getirdikleri temel haklar bakımından da aynı şekilde can, din, akıl, nesil, mal dokunulmazlığına sahiptir.                                                                                                                                                                              
    Netice olarak,fıtrat bakımından birbirini tamamlayıcı vasıflara sahip olan kadın ve erkek arasında, yaratılış gayesi, insanlık değeri, kulluk ve yeryüzü sorumluluğu, temel hak ve dokunulmazlıklar, mükâfat ve ceza, iffetli ve onurlu bir hayat yaşama konusunda hiçbir fark yoktur.                                                                                                                        
    Rabbimizin “en güzel örnek” olarak bize tanıttığı Hz. Peygamber’in(s.a.s.) yaşantısına baktığımızda, ondan kadına yönelik sadır olan şiddet içerikli en ufak bir söz, tutum ve davranış numunesi görmek mümkün değildir. Nitekim Rahmet Peygamberi olan Efendimiz bu hususta, “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım.” buyurmaktadır. Müslüman’ı, “diğer insanların elinden ve dilinden emniyette oldukları kişi” şeklinde tasvir eden nebevi ölçü, kişisel ilişkilerde ‘şerrinden emin olunmanın’ mümin kimliğindeki en belirleyici unsur olduğuna işaret etmektedir. Bu kapsamda, “karşısındakine zarar vermeyi ve zarara başka bir zararla mukabelede bulunmayı” yasaklayan Allah Resûlü’nün “âlemlere rahmet” olarak gönderilişi, bugün daha da anlam kazanmaktadır                                                                                                                                       
    Hâl böyle iken, Resûl-i Ekrem’e ümmet olmakla iftihar eden Müslümanlar olarak, kendimizi, İslâm’ın rahmet ve esenlik dünyası ve Peygamberimizin nezaket ve zarafet ahlâkı açısından gözden geçirmemiz gerektiği aşikârdır. Zira son zamanlarda din,dil, ırk, coğrafya ve sosyal statü gözetmeksizin tüm insanlığı tehdit eder bir boyuta ulaşan şiddet, maalesef  bizim toplumumuzu da yaralamakta ve en çok kadınlarımızı etkilemektedir. Bugün yüce dinimizin rahmet ve merhamet ikliminden uzaklaşarak kadına şiddet uygulayan ahlâk eğitiminden yoksun kimselerin, Allah’ın bahşettiği cana kıymanın haram oluşu sabitken, töre ve namus adı altında cana kastedenlerin, sorumsuz ve sabırsız davranarak eşini, çocuğunu, anne-babasını incitip  rencide edenlerin varlığı, bizi derinden sarsmaktadır.
    Oysa bireysel ve toplumsal alanda İslâm’ın manifestosu niteliği taşıyan Veda Hutbesinde, Sevgili Peygamberimizin kadınlara özel bir bölüm ayırıp onları “Allah’ın birer emaneti” olarak tanımlaması,biz inananların anlam dünyasına konulmuş önemli bir ölçüdür. “Emanet” kelimesi; değeri,hassasiyeti, özeni, sorumluluğu ve hesabı aynı anda ifade edecek güce sahiptir.
    Son iki asırdır batı merkezli gelişen ve bütün dünyayı etkileyen söz konusu yaklaşımın da kadına bakışı, ciddi şekilde kritik ve analiz edilmeye muhtaçtır. Kadını metalaştıran, kapitalizmin ekran yüzü olarak kullanan ve onun insan olarak bilgi, bilim ve toplumsal hayata katkısını önemsizleştiren bir yaklaşımın, kadını yok saydığı ve değersizleştirdiği de açıktır ve bununla da mücadele edilmelidir. Aynı şekilde, yazılı-görsel medyada zaman zaman müşahede edilen ve olumsuzlukları sıradanlaştıran özensiz yayınların kadına bakış ve şiddet konusundaki tahribatta önemli bir etkisinin olduğu da muhakkaktır. Dolayısıyla kaynağı ve etkenleri ne olursa olsun, kadına karşı bağnazca tutumun ve saldırgan tavır içeren bütün söylem ve davranışın dışında mutedil, makul ve gerçekçi bir yaklaşımın benimsenmesi, izah edilmesi, geliştirilmesi ve kökleştirilmesi zorunludur. Hemen her gün tanık olduğumuz şiddet olayları, bir bakıma toplumsal hassasiyet ve farkındalığımızın zayıfladığını göstermektedir.
    Nihayetinde yıkım, acı, gözyaşı ve nedametle neticelenen şiddetin vicdan ve insaftan yoksun fotoğrafı karşısında susmak, mümine uygun bir tavır değildir. Dolayısıyla insan onurunu zedeleyen, yaşama, inanç, düşünce ve tercihte bulunma hakkını gasp eden her türlü oluşum, yaklaşım ve anlayışla hep birlikte mücadele etmek, insanî ve İslâmî bir ödevdir. Bir diğer ifadeyle, şiddet içerikli bir durumla karşılaştığımızda sessiz ve tepkisiz kalmayıp, yapıcı ve etkili bir tavır takınmak hepimizin mesuliyetidir. 
    Yeri gelmişken ifade edelim ki insafı devre dışı bırakarak,hiçbir ahlâkî değer tanımadan sergilenen davranışlarla mücadele etmek, sadece kötülük yapanı cezalandırmakla mümkün olmayacaktır.  Bir taraftan dış disiplin mekanizmaları güçlendirilirken diğer taraftan da insanımızda iç disiplini geliştirecek çalışmalar yapılması şarttır. Aile hayatımızdan başlayarak bütün toplumu merhamet harcıyla perçinlemeli, asırlardır sevgi, şefkat, kardeşlik ve adalet gibi değerlerin otağı olmuş bu topraklarda, şiddeti doğuran çarpık zihin kalıpları ile mücadele etmeliyiz. Bu ise,birbirimizi anlamak, sevmek, birbirimize değer verip sahip çıkmak,duyarlı davranmak ve bilinç aşılamakla mümkün olacaktır.
     Mükerrem bir varlık olan insandan şiddet sadır olmaması gerektiği, öfke, kin ve nefretin aile ve toplum hayatımızda çok ciddi tahribatlara yol açtığı, genç kuşaklarımıza henüz çocukluk dönemlerinden itibaren öğretilmelidir. Bu noktada, ailenin korunması, merhametin ikame edilerek çocukların sevgi ve şefkatle yetiştirilmesi, eşler arası iletişimde sağduyunun ön planda tutulması, kuşaklar arası etkileşimde bilgi, irfan ve hikmetin merkeze alınması, şiddeti engelleyici ve önleyici tedbirler arasında zikredilebilir. 
     Aile bağlarını zayıflatarak birliğimizi ve dirliğimizi tehdit eden en ciddi tehlikelerden birisinin şiddet olduğu unutulmamalıdır. Aileyi koruma ve şiddetle mücadele noktasında,onurlu yaşamı idealize eden bir dinin mensupları olarak bizlere büyük sorumluluk düşmektedir. Buna göre, can taşıyan her varlığa karşı merhameti merkeze alarak hareket edip, öfkemizin aklımızı, vicdanımızı, merhametimizi esir almasına mani olmalıyız.
    Akıl ve sağduyuyu hayatına hâkim kılan, kendisi ve çevresiyle barışık, dengeli bir insan modelini tahkim etmeliyiz. Kadına yönelik şiddeti besleyen her türlü anlayış, inanış, gelenek ve örfün karşısında  yer almalıyız. Unutmayalım ki,tasvip edilir hiçbir yanı, yönü ve mazereti bulunmayan kadına dönük şiddet merkezli eylem ve söylemin, dinî referanslardan dayanak bulabilmesi mümkün değildir.
     Neticede kadın ve erkek, rakip ya da muhalif bir yaklaşımın ötesinde, birbirlerini destekleyen ve tamamlayan bireyler olarak beraberce aileyi koruyacak ve daha huzurlu bir hayatı inşa edeceklerdir. Bunun için kurumlara ve sorumluluk sahibi herkese büyük görevler düşmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığımız, toplumun temel dinamiği olan ailelerimizin korunması ve kadınlarımızın maruz kaldığı şiddet hadiselerinin son bulması için etkili, sürekli ve somut adımlar atmakta, fiilî öncülük yapmaktadır. Zira sağlıklı ve huzurlu bireyler barış içinde yaşayan mutlu aileler, birlik ve beraberliğini koruyan güçlü toplumlar ancak merhamet, saygı, adalet ve ihsan temelinde inşa edilebilecektir." dedi.                                                                                                                                                                       


Bu haber toplam 2292 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.